KARADENİZ'İN KARALAHANASI

VE BİR SİTENİN ÖLÇÜM HATASI

Sosyal medya takipçileri ve haber tiryakileri mutlaka duymuştur diye düşünüyorum...

Ancak ben duymayanlar için -gecikmeli de olsa- bir kez de kendi sayfamdan duyurmak istiyorum...

Yaklaşık bundan bir, bir buçuk ay önce;

TASTE ATLAS denilen bir site dünyanın en kötü 100 yemeğini seçiyor...

Ve 'en kötü yemek' değerlendirmesinde Karadeniz'in Karalahanası 7. sırada yer alıyor...

Yapılan ölçümlerin bilimsel ağırlığı nedir onu bilemeyiz ama...

Çok iyi bildiğimiz bir şey var ki, o da şu;

Karadenizli, karalahana yemediği günü günden saymaz...

Kırmızı etle, karalahanayı yan yana koyup da;

"Bunlardan birisini al" deseler, karalahanadan başkasına el uzatmaz...

Ve cümle-alem bilir ki;

Bir Karadenizli, dünyanın hangi köşesine göç ederse etsin...

Gittiği yere ister yalnız, ister çoluk-çocuk gitsin...

Para kesesinin dibinde mutlaka birkaç tane pancar tohumu götürür...

Ve gittiği yerde bir karış arazisi olmasa da, Karadenizli saksının içinde karalahanasını yetiştirir...

Tekrar en kötü yemek konusuna geri dönecek olursak;

Biraz önce sözünü ettiğimiz 'Taste Atlas Sitesi' karalahanayı da dünyanın en kötü yemekleri arasında 7. sıraya koyuyor...

Ve bu haberi gören Giresun Üniversitesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Akif ŞEN;

Karalahananın en kötü 100 yemek arasında 7. sırada yer almasına hem şaşırıyor...

Hem de bu işin bilimsel ve akademik yanını çok iyi bildiği için, bunun üzerinde biraz düşünüyor...

Ve sonra da sorumluluğunu yüklenip, tekrar bir laboratuvar araştırması yapıyor...

Ve yaptığı araştırmayı kamuoyuna şöyle deklare ediyor;

"Taste Atlas sitesinin 'dünyanın en kötü 100 yemeği' listesinde 7. sırada yer alan yemeğin içeriği incelendiğinde hem yapılışı, hem de malzemeleri açısından karalahana çorbası olmadığı görülecektir diyor...

Ve yapılan çorbanın karalahanadan değil, beyaz pancardan yapılan yemeğin ölçümü yapıldığını söylüyor...

Yani, sayın Doç. Dr. Mehmet ŞEN;

Yaptığı bilimsel araştırmalar ve somut verilerle karalahananın yüzünü kara çıkarmıyor...

Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Akif Şen, akademisyenimizi desteklemek için bir örnekte ben vermek istiyorum...

1994 yılında Sanayiler Kralı Sakıp Sabancı, Kümbet Yayla Şenliğine gelince -protokol konuklara sunulan- karalahana çorbasından bir kase çorba da Sakıp Sabancı'ya ikram edildi...

Sakıp Ağanın 'karalahana çorbası' çok hoşuna gitti..

Ve diyetisyen doktoruna dönerek;

"Eğer, fazlası zarar değilse bir kase daha içebilir miyim?" diye sordu...

Doktoru da; "Hayır, zararı olmaz içebilirsiniz" dedikten sonra, Sanayiler kralı Sadık Ağa bir kase daha karalahana çorbası içti...

7. sıradan dünyanın en kötü yemekleri arasında seçilen o karalahana ki; Karadenizlinin olmazsa-olmazları arasındadır...

İki-üç karalahanadan yapılan bir yemek çeşidi yemezse, karnının doymadığını sanmaktadır...

Hele hele şu sıralar kar altından çıkarılan köklü karalahananın mısır yarmasıyla ve ala-fasulyeyle yapılan çorbanın tadı bir başkadır...

Dışarıda tatlı bir boran varken...

Arada-sırada camları titreten tipi savururken;

Dünyanın en kötü yemekleri arasında sayılan o karalahanadan yapılan ve bur-bur buğulayan doymanın tadını yiyenler bilir...

Hele birde yanında kırmızı pabuç acı biber varsa çorbanın içinde...

Her neyse...

En iyisi şu son anlattıklarımı bizatihi yaşanmış bir anıyla anlatalım karalahanaya duyulan hasleti ve özlemi..

12 Eylül Cuntacılarının yaptığı faşist darbenin adına;

Her ne kadar 'cumhuriyeti korumak ve kollamak' adına yaptık deseler de...

Asıl niyetin 'sol ve sosyalistleri, gerçek yurtseverleri ve devrimcileri' ortadan kaldırmak için yaptıkları daha sonraki yıllarda saklanamayacak bir şekilde ortaya çıktı...

Her neyse...

Bundan 44 yıl önce;

Hangi evde 'sol ve sosyalistçe' düşünen varsa toplanıldığı yıllardır...

Ve bizim ilimizden de toplananlar, önce Keşap ilçesine ve daha sonra da Erzincan Devlet Güvenlik Mahkemesine gönderilir...

Ve anlatmak isteğim olay Erzincan Cezaevinde yatan arkadaşlardan Cihat Kasapoğlu (ışıklar içinde uyusun) ile Hasbi Yılmaz arasında geçmektedir...

Dışarısı soğuk...

Dışarıda incecikten bir kar yağmaktadır...

Ve Cihat Kasaboğlu arkadaşımızda pencereden dışarı bakarak, şöyle bir hayal kurmaktadır;

"Şimdi bu kar yağarken evde olacaksın anasını-satım.."

Dışarıda lapa lapa kar yağacak...

Ateşte karalahana çorbası fokur fokur kaynayacak...

Acıkınca sofrayı kuracaksın...

İçine mısır ekmeğini doğrayacaksın...

Kırmızı acı pabuç biberi içine atacaksın..

Sonra da gel babam gel, sıcak sıcak kaşıklayacaksın' der koğuş arkadaşı Hasbi'ye...

Hasbi Yılmaz'da arkadaşı Cihat Kasapoğlu'na;

"Sen buradan çıkınca, köfteyi, şiş kebabı ve pirzolayı değil de, sahiden karalahana çorbasının düşlerini mi kuruyorsun? der...

Cihat Kasapoğlu da;

"Elbette onun düşlerini kuruyorum ne var bunda" deyince, Hasbi de yarı gırgır geçmek istercesine;

"Ulan sen buradan çıktıktan sonra etli yemeklerin değil de hala karalahana çorbasının hayalini kuruyorsan, devlet bu cezayı sana az bile vermiş" der...

Son söz;

Her bölgenin mutfak kültürü başkadır...

Bununla ilintili olarak damak zevki de farklıdır...

Ve insan yaşadığı coğrafyanın kültürünü yaşıyorsa;

Onlara da saygı duyulmalıdır...