En önemlisi de;

Kendi bereketli toprakların ‘nadasa’ bırakılırsa…

Aç kalmamak için;

Kimin kapısına gidip de el-avuç açacağını şaşırırsın…

Sevgili dostlar,

Değerli canlar,

Bugün aslında başka bir konuya değinecektim…

Ülkemizin, Sudan denilen bir ülkeden et-süt ve tarımsal gıda gibi ürünler satın alınacağı haberini duyunca, sohbet konumuzu değiştirmeyi yeğledim…

Sizlerde duydunuz mu bilmem…

Bizim dışımızda kimsenin umursamadığı Sudan gibi bir ülkeden;

50 bin büyükbaş, 2 bin küçükbaş hayvan satın alacakmışız…

8 bin ton kırmızı et ithal edecekmişiz…

2 bin ton tereyağı…

2 milyon yumurta..

500 bin ton bal..

5 bin ton patates…

5 bin ton domates…

1000 ton sarımsak..

2 bin ton üzüm satın alınarak gıda ihtiyacımızı karşılayacakmışız…

Durun daha bitmedi…

Her biri 5 bin ton olmak üzere;

Buğday, arpa, yulaf ve mısır ithal edecekmişiz…

Ve ayrıca 2 bin tonda buğday unu satın alacakmışız…

Şimdi bazılarınızda haklı olarak soracaktır;

Bir zamanlar bu bereketli toprakları üzerine romanlar yazılırdı…

Biz kendi -kendine yeten 7 ülkeden biriyiz diye anlatılırdı…

Bunların hepsi yalan mıydı?

Böyle düşünenlere en kestirmeden verilecek yanıt;

Hayır, yalan değildi…

Hatta ‘eksik anlatılıyor’ da denirdi..

Çünkü bu ülkede bir zamanlar;

Toprağı az olanlar bile yıllık gereksinimlerinin yarısını kendi tarlasında üretirdi…

Eğer yılsonuna kadar yetiremezse de;

Ya komşusunda ödünç ister, ya da kendi alışveriş pazarına ürün satın almaya giderdi…

Sonra ne zamanki ’24 Ocak Kararlarına’ gelip toslandı;

Bir an önce ‘globalleşme’ adına tüketici bir moda yaratıldı…

Ağır-ağır, yavaş-yavaş kimseleri ürkütmeden üretim rafa kaldırıldı…

Düşündükleri projenin ayakları yere daha sağlam basması için;

Köylerde bulunan ilkokulların kapısına bir-bir kilit vurup kapatıldı…

Ve köylüler, çiftçiler topraklarını terk ederek şehirlere kapağı attı…

Yani;

Köylüler, çiftçiler sorunlu olarak topraklarını ‘nadasa’ bıraktı…

Ve ‘nadasa’ bırakılan topraklar gün geçtikçe daha da büyüyüp;

Bugün ülkemizde 3 milyon hektar arazi tohuma ve üretime hasret kaldı…

Aslında doğruyu söylemek gerekirse;

Üretimden uzaklaşma yolculuğu Köy Enstitülerinin kapatılmasıyla başladı…

Yani, bugün dış ülkelere ‘avuç açtığımız’ yolculuğun temeli o gürlerde atıldı…

Özetleyecek olursak neymiş efendim;

Yiyecek ekmeğimizin buğdayını dışarıdan satın alıyormuşuz…

Pahalı olduğu için kırmızı et yiyemiyormuşuz…

Yiyeceğimiz domatesi ve patatesi bile dışarıdan ithal ediyormuşuz…

Ve bunları alabilmek içinde Sudan gibi bir devlete muhtaç oluyormuşuz…

Vesaire, vesaire…

Olaya birde şu pencereden bakacak olursak;

‘kendimize yeten 7 ülkeden biriyiz’ dediğimiz zamanlarda az-buçuk üretiyorduk…

Ürettiğimiz içinde -günümüzde olduğu kadar- dış ülkelere muhtaç olmuyorduk…

Ve 15 milyon civarında sığınmacı ve göçmen filanda beslemiyorduk…

Uzun sözün özü;

Bir yandan 3 milyon hektar verimli toprağımız ekilip-biçilmekten uzak dururken…

Gidip Sudan bozkırlarından milyonlarca hektar toprak kiralamak…

Daha sonra da gelen tepkiler üzerine yapılan anlaşmaları bozmak…

Ve o olmadı, bu oldu dercesine aynı ülkeden hayvan ve tarım ürünleri satın almak…

Ne yalan söyleyeyim;

Benim hem zoruma gidiyor…

Ve hem de bu ülkenin bir vatandaşı olarak utanıyorum…

Bu konuda siz ne düşünürsünüz?

Doğrusunu söylemek gerekirse;

Bunu da az-buçuk tahmin edebiliyorum…

Ama yine de ne düşündüğünüzü merak ediyorum…