HİLAFET ÇAĞRILARI YAPILIYOR
ŞERİAT SLOGANLARI ATILIYOR
Bu cesareti nereden alıyorlarsa;
"Lanet Olsun Cumhuriyete' diye haykırabiliyorlar...
İsrail'i protesto mitinglerini fırsata dönüştürüp;
Korkusuzca 'Hilafet İstiyoruz' çağrısı yapabiliyorlar...
Kendi özgür iradesiyle mi gelmiştir?
Yoksa birileri mi yönlendirmiştir? bilemem...
Herifçioğlu sistemin temsil edildiği TBMM'nin kapısına veya bahçesine gidip de istek ve taleplerini haykırmıyor...
Şeriat-sever militan Anıtkabir'e çıkıyor;
"Lanet olsun Cumhuriyete.."
"Şeriat Gelecek..."
"Kahrolsun Cumhuriyet..." diye haykırabiliyor...
Diğer taraftan aynı günlerde;
Gazze'ye destek, İsrail'i protesto mitingi yapılıyor...
Miting fırsata dönüştürülerek;
Hilafet bayrakları taşınıyor...
Ve 'Hilafete Dönüş' çağrıları yapılıyor...
Şimdi söyler misiniz bana;
Bu eylemlerin Şeyh Sait'in yaptığı şeriatçı eylemlerden ne farkı var?
1930 yılında Menemen'de genç asteğmenin başını 'bağ testeresiyle' kesen Nakşibendi Şeyhi ve arkadaşları;
"Şeriat isteriiiiz!"
"Hilafet İsteriiz!" diye bir isyan başlatmamışlar mıydı?
Yani demem o ki;
M. K. Atatürk'ün sağlığında yapılan bu isyanlar bastırıldı...
Ve bu isyanları yapanlar bir şekilde cezalandırıldı...
Ne zamanki o büyük insan aramızdan ayrıldı;
Onun bu ülkeye kazandırdığı yeniliklere gerici saldırılar yapıldı...
"Münferittir Münferit" denildi...
Zaman zaman heykellerini kırdılar;
Üzerinde durmaya bile değmez, bunlar 'Münferit' olaylardır diye geçiştirildi...
Gıyabında manevi şahsiyetine hakaretler yapıldı;
"Kötü söz sahibine aittir veya da 'Münferittir' diye sineye çekilip hazmedildi...
Rehavetin rahatlığı içinde;
Bu sözleri hazmede hazmede...
Güzelim günleri tükete tükete;
Hamdolsun geldik bugünlere..
Ve geldiğimiz bugünlerde;
Bizler, 'Yaşasın Cumhuriyet' demeye çekiniyoruz..
Onlar, korkusuzca 'Kahrolsun Cumhuriyet' diyebiliyor..
Ve 'Cumhuriyeti' yüreklice lanetleyebiliyor...
Bizler, 'Yaşasın Laiklik' demeye çekiniyoruz...
Onlar cesurca 'Yaşasın Şeriat' diye haykırabiliyor...
İşaret parmaklarını havaya kaldırarak;
Ve korkusuzca 'Hilafet İsteriz" diyebiliyor...
Bizler, Atatürk ilkelerini savunmaya kalksak...
Örneğin, laikliği ve devletçiliği anlatmaya çalışsak...
Atatürk'ün ilericiliğini, devrimciliğini anlatsak..
Veya da;
'Yaşasın Tam Bağımsız Türkiye' diye haykırsak...
"Kahrolsun Emperyalizm"
"Kahrolsun Diktatörlük ve Faşizm" diye bağırsak...
Bizi 'bölücülükle ve vatan haini' olarak suçluyorlar...
Onların 'şeriat çağrılarına' fikir özgürlüğü diyorlar...
Bak, şimdi ben;
'Bizler ve onlar' diye bir ayrım yaptım ya...
Benim yaptığım düpedüz 'bölücülük' oluyor...
Ama 'şeriat çağrıları' yapanlara 'bölücü' denilmiyor...
Hatta ve hatta suskun kalarak, gizil bir şekilde destekleniyor...
Özetlersek;
Şu son zamanlarda kimi 'Hilafet' kimi 'Şeriat' istiyor...
Kimileri kürsü dokunulmazlığına sığınıp, ülkenin etnik kimliklere göre 'eyalet sistemi' adı altında bölünmesini açıkça söylüyor...
Kimileri milletvekili yemininde geçen;
"...Anayasaya sadakattan ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine andiçerim." diye yemin etse de...
Vatanın ve milletin bölünmezliğini filan düşünmüyorlar...
Yaptıkları yemini unutuyorlar...
Veya da yemine filan inanmıyorlar;
Eğitim sistemini Tarikatçılarla, Cemaatçilerle ve şeriatçılarla birlikte yürüteceklerini kendileri söylüyorlar...
Ve ayrıca mütedeyyin insanların dini inançlarını da sömürüyorlar...
Sömürdükleri içindir ki;
Kendilerine karşı çıkanları 'din düşmanı' ilan ediyorlar...
Yani uzun sözün özü;
Yönettikleri ülkeyi 'laik bir sistemle' değil, din-iman sömürüsüyle yönetiyorlar...
Kim bilir;
Belki ben yine bir 'ayrımcılık' yapmışımdır...
Kaş yapayım derken göz çıkarmışımdır...
Yani, farkında olmadan yanlış göllere dalmışımdır...
En iyisi aradan çıkmalı...
Ve sözü size bırakmalı...
Buyurun;
Şimdi söz sırası sizin...