434471087 3204118273055160 8878645091904040979 N


Bir zamanlar bölgemizde;

Fındık bahçesi büyüklüğünde olmasa da, her ailenin bir mısır tarlası vardı...

Ve olmak zorundaydı;

Sofraya getireceği ekmeği mısır unundan yapmaktaydı…

Hamsisini, balığını mısır unuyla kızartmaktaydı…

Pişireceği karalahana çorbasını mısır unu katarak kaynatmaktaydı Vs…Vs…

Eh, durum böyle olunca da;

Geçmişte her köyün bir veya iki-üç ‘su değirmeni’ vardı…

Yani, değirmen bu bölgenin olmazsa- olmazlarındandı…

Her köyün değirmeni vardı ‘var’ olmasına da;

Çoğu değirmenlerin öğüttüğü unun tadı olmadığına inanılırdı…

‘Filanca değirmenin öğüttüğü un daha lezzetli’ diye yaygın bir inanç vardı…

Ve bu değirmenlerden birisi de;

Dereli ilçesinin Çengeldere köyünde, unvanı ‘Canton Değirmeni’ olarak ünlenen değirmendi…

Ve bu değirmenin bulunduğu konum ve yola çıkış tarihiyse şöyleydi;

Yıl; 1950’li yıllar…

Bu tarihlerde Dereli-Giresun yolu –birçok yerde- dere seviyesinden yüksek köylerden geçiyor…

Yani, az sonra sohbetini yapacağımız ‘Carto Değirmen’ yanından otoyolu filan geçmiyor…

Yıl; 1956

Sülale unvanı ‘Cartoğlu’ olan aileden;

Ali Küçükyıldız ile kardeşi Kazım Küçükyıldız, Aksu deresinin kenarına bir değirmen yapmayı düşünüyor…

Ve o günün ilkel koşullarında;

Ellerinde bir çekiç ve bir murçla –Ferhat gibi- en sert kayaları delip, 800 metre uzunluğunda değirmen ‘Bendi’ yapıyor…

Ve aradan iki yıl geçiyor;

Küçükyıldız kardeşler mısır ve buğdayı ayrı ayrı öğütecek iki değirmen taşlı bir değirmen yapıyor…

1958 tarihinde de faaliyete geçiriyor…

Ve yapılan bu değirmen;

Sadece kendi köyüne değil, çevre köylere de hizmet veriyor…

Şimdi haklı olarak sorulacaktır;

Değirmenin karşı geçesinde yol yok, köprü yok…

O tarihlerde dersen Aksu Deresinin debisi çok…

Nasıl oluyor da, karşı köyler bu değirmene tahıl öğütmek için gelebilsinler? Diye aklınıza bir soru geliyorsa, hemen onu da yanıtlayalım…

Cartoğlu Küçükyıldız kardeşler ona da bir çözüm bulmuşlar;

Yani (ilkelde olsa) kalın burgulu bir tel üzerine –el kuvveti ve makarayla hareket eden- iki kişiyi rahat taşıyacak –karşıdan-karşıya bir ‘teleferik’ kurmuşlar…

(Bu teleferiğe 11-12 yaşlarındayken bende bindim)

Sonra…

1970’li yıllara giriliyor…

Dereli-Giresun yolu –dere kenarı olan- Carto Değirmenin karşısından geçiyor…

Ve yolun geçmesiyle birlikte;

Cartoğlu Kardeşler, bu kez teleferiği iptal ediyor ve hemen kendi imkanlarıyla –kalın teller üzerine- tahtadan bir ‘Sal Köprü’ yapıyor…

Ve bu sayede değirmene gidiş-geliş yoğunluğu daha da artıyor…

Hatta ve hatta ‘Carto Değirmeni’ yörede herkes tarafından bilinen bir ‘marka’ oluyor…

Hem de öylesine bir ‘marka’ oluyor ki;

Giresun dolmuş durağında Dereli dolmuşlarına müşteri toplama işini üstlenen simsarlar “Haydi var mı Cartona Dereli’ye gidecek!?” diye çığırtkanlık yapıyor…

Ve süreç içerisinde ‘Cartoğlu Değirmeni’ unutulmuş;

Onun yerini ‘Carto Yerleşkesi’ daha ön plana çıkmaya başladı…

Hatta o kadar ön plana çıktı ve yörenin adı dillerde pelesenk oldu ki…

Tavla oyununda arkadaşını yenen “Hadi yavrum, anca gidersin… Cartona kadar yolun var..” şakasını yapardı…

Gündelik yaşamın içinde birisi arkadaşına;

“Nereye gidiyorsun Ahmet?” diye bir soru sorsa…

Arkadaşı şakaya getirip “Cartoon Değirmen yanına” diye arkadaşını ‘tiye’ alırdı…

Özetleyecek olursak;

Bundan 66 yıl önce faaliyete geçen, gece-gündüz mısır ve tahıl öğüten ‘Carto Değirmeni’ de her köy değirmeni gibi bendindeki suyu savdı…

Ve faaliyetini iyiden iyiye azalttı…

Faaliyetini azaltmak zorunda kaldı;

Çünkü yörede tarlasına mısır tarlası diye bir şey kalmadı…

Bir başka ifadeyle; köylerde ‘sac ekmeği’ pişirme işi tarihe karıştı…

Yani, vatandaş ekmeğini şehir fırınlarından almaya başladı…

Ve bugünkü ‘arşiv sohbeti’ de burada sonlandı…

Gelecek cumartesi;

Bir başka ‘arşiv bilgisi’ sohbetinde buluşmak üzere kalın sağlıcakla…

GÖRSEL BİLGİ NOTU;

1. Fotoğraf, Ahmet Tuncer Almala’nın cep telefonu objektifinden..

2. Fotoğraf, Ali Ustahüseyin’in cep telefonu objektifinden…