Nerede kaldı yapaylıktan uzak o sımsıkı kucaklaşmalar?

Nerede kaldı mutluluğu öne çıkaran o samimi tokalaşmalar?

Nerede kaldı o birikmiş özlemlere vesile olan buluşmalar?

Hepsi…

Ama hepsi çok çok gerilerde kaldı…

Hele hele sevdiklerinizden çok-çok uzaklardaysanız;

Günümüzde olduğu gibi öyle sık-sık buluşup görüşemiyorsanız…

Birikmiş özlemlerinizi gidermek için;

Sevdiklerinize ya en güzel ‘kartpostal’ resimler yollardınız…

Ya da –en güzel yazınızla- uzun uzun mektuplar yazardınız…

Ve size gelen ‘kartpostalları’ da kaybolmasın diye saklardınız…

Hepsi…

Ama hepsi çok çok gerilerde kaldı…

Eskiden bayramlar gelmeden önce;

Bayram hazırlıklarını günlerce önceden yapardınız…

Bütçenizin elverdiğince en güzel giysileri satın alırdınız…

Giysi alma olanağınız yoksa, eski giysilerinizi yıkardınız…

Yani, elinizden geldiğince bayramlara en güzel şekilde hazırlanırdınız…

Hepsi…

Ama hepsi çok çok gerilerde kaldı…

Eskiden yakınlarını uzaktan ziyarete gelenler;

Mümkün olduğu kadar elleri boş gelmeyi ayıp sayarlar…

Ziyarete gelirken mutlaka ya bir çift çorap getirirler…

Ya, çocuklara pantolon, kadınlara çember ve yazma getirirler…

Erkeklere de tespih veya sigara tabakası gibi hediyeler getirirlerdi…

Hepsi…

Ama hepsi çok çok gerilerde kaldı…

Adına ister ‘şeker’ ister ‘ramazan bayramı’ deyin;

Eski bayramlarda da baklavalar, börekler hazırlanılırdı…

Tatlılardan daha çok Giresun kadayıfı öne çıkarılırdı…

Ve çocukları bayramda sevindirmek için;

Gücü yetmeyenler, ucuz kağıt şekerler satın alırlardı..

Ekonomik gücü iyi olanlarsa konuklarına çikolata ikramında bulunurlardı…

Her neyse…

Konuyu günümüze bağlayacak olursak;

Günümüzde de üç aşağı, beş yukarı ramazan gelenekleri devam ediyor…

Orucunu tutan tutuyor, tutamayan tutamıyor…

Oruç tutanların birçoğu ‘İftar Çadırlarında’ bedava karnını doyuruyor..

Kimileri –varlığını kanıtlamak istercesine- etli-börekli tatlılarla iftar açıyor…

Kimileri de –siyasi mesaj vermek için- yoksul sofralarına çörekleniyor…

Bu son cümlede geçenleri bir fıkra ile süsleyecek olursak;

Adamın birisi ramazanda hiç evine gelmezmiş…

Sürekli davetli davetsiz iftarlara gidermiş…

Ve günlerden bir gün;

Adamın evinin kapısı tıklanmış..

Ve kadın kapıya çıkıp ‘buyurun’ demiş..

Kapıyı tıklatan adam;

“Bu akşam sizin efendiyi filan yere iftara davet ediyoruz” demiş…

Kocasının yüzünü görmeyen kadın da fırsatı kaçırmayıp;

“Ramazan bitecek, efendiyi gören yok…

Eğer görürseniz söyleyin, bir akşamda kendi evine iftara buyursun” der…

Toparlayacak olursak;

Eski ‘bayramlarda’ yaşanan samimiyet ve içtenlik günümüzde pek görülmüyor…

Sadece günü kurtarmak için benzer formaliteler uygulanıyor…

Kim bilir;

Belki de teknolojinin nimetleri bu samimiyetleri yapaylaştırıyor…

Nefes nefese olmasa da;

Cep telefonundan yapılan yüz-yüze görüşmeler içtenlikleri makineleştiriyor…

Belki de ulaşımın hızlanması biriken özlemleri yok ediyor vesaire, vesaire…

Ulaşım kolaylığı özlemleri yok ediyor etmesine de;

Hangi dini ‘bayram ziyareti’ olursa olsun, özel arabayla geliş ve dönüşlerde onlarca trafik kazası yaşanıyor…

Ve onlarca, yüzlerce insan bu dünyadan zamansız ayrılıyor…

Bu tür kazaların olmaması ve acıların yaşanmaması dileğimle;

Şeker Bayramınızı şeker tadında kutluyor ve sağlıklı yarınlar diliyorum…

İyi Bayramlar…