Eskidendi uzun saçlarım, perçemlerim, ensemdeki at yelesi...

Şimdi keltoşlar grubunun nadide bi temsilcisi olarak devam ediyorum hayatıma. Ama yine de ödün verecek diğilim tabi bazı şeylerden, 40 yıllık kuaförüm Halil kardeşimin dükkânına, yıllara meydan okuyan büyük bi endamla giriverdim dün;

- Halilim tıraşa geldim, biliyon, uzun saçın bakımı zor oluyo!!!

- Bilmez miyim kardeşim, zordur, hoş geldin!!!

***

Yılların geleneği-göreneğidir. Giresun erkeği arefe günü mutlaka berbere gider. Hem gırgır-şamata, hem kişisel bakım, hem sanki İstanbul’da-Ankara’da-Almanya’da falan kuaför kalmamış gibi bayram tıraşlarını Giresun’a saklayan gurbetçilerle kucaklaşma…

Hem de kardeşimizin işyerine karınca kararınca destek…

Budur yaşadığımız.

***

- Oolum hani neden kimse yok, yanlış mı geldim, bugün arefe diğil mi?

- Geç otur Gürselim, ben de anlamadım valla. Perşembe ve Cuma’dan yaptık biz arefeyi.

- Haa yeter ki öyle olsun. Ben de ‘’millet artık tıraş da mı olamaz hallere düştü’’ diye üzüldümdü.

- Yok, yok, herkes bu bayram erkenden geldi.

- Bitek ben varım ulan, çok zoruma gitti?

- Üzülme sen, tüm müşterilerim geldi, daha gelecek kimsem kalmadı.

- Eh, iyi hâsılat yapabildin mi bari?

- Kiramı ödedim, tüpümü aldım Allah’a şükür, daha noolsun?

***

Berber koltuğu, bilirsiniz, dünyanın en görkemli geyik muhabbeti makamıdır. Oraya oturan kişiden, gezegenimizdeki her konuyu tartışması, değerlendirmesi ve yorumlaması beklenir. Özellikle Giresun kuaför salonları, bu anlamda, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden de ağır sorumluluklar içerir.

Bencileyin, mecbur, görevlerimi aksatmam, tüp’ten girdim mevzuya;

- La oolum iyi ki doğalgaz gelmemiş bu pasaja, yandındı yoksa. Bu kış imanımız gevredi evlerde. Öde öde bitiremedik doğalgaz faturalarını.

- Yok, Gürselim yok, gelse de almam ben doğalgaz-moğalgaz. Evde var doğalgaz, tövbe ettirdiler.

- Yahu dünyanın her yerinde doğalgaz ucuzluk demektir, rahat ısınma demektir, bizde tam tersi oldu, onun bile mokunu çıkardılar. Hem dünyanın parasını ödüyoruz, hem de donuyoruz.

- Seneye mangal koyacağım zaten dükkâna.

***

Gözüm ilişti bu esnada, fiyat tarifesi her zamanki yerine asılı diğildi. Yenisi mi gelecektir, yoksa bi temizlik için mi çıkarılmıştır, sormadım.

- Ooo Halilim, tarifeyi kaldırmışsın, demek ki tıraş bedava? Neye göre para verilecek ki?

***

Mangal üzerine çaydanlık konulduğu günlere geçildi, olmayan saçlarımın yanları kırpılırken. Kuşkusuz ki, yükselen o buharın, çıkan o kaynama sesinin verdiği huzur tarafındaydım işin. Tam buna girizgâh eylemiş idim. Bi de kafeste kanarya sesi olunca tam olur diyecektim. Oysa yalın gerçek bambaşkaymış;

- Mangal kömüründen zehirlenmeyi önlemenin baş yolu o buhardır Gürselim. Hem çay masrafına da faydası olur mangalın, dedi Halil.

Vay be!

Giresun’un eski berberleri bilim insanıymış da meğer!

***

Lafı yakalamışken, dalgamı geçeyim dedimdi;

- Sen de berber misin oolum, asıl berberler eskidendi, rahmetli Ömer Amca’lar falan.

Yanıtı gecikmedi Halil’in;

- Ben berber diğilim ki, kuaförüm!

Ne fark olduğunu sordum bu kez? Sanki eğitim mi alıyonuz demeye getirdim? Şu fark varmış; berberler asla saç yıkamaz imiş. Saçı (ve sakalı) sadece ‘’kesen’’ kişilere berber denirmiş.

Aslolan usturaymış sakal konusunda ayrıca!

Jilet dünkü çocukmuş daha!

***

Kardeşim boş boş konuştukça anımsadım. Gerçekten de bizim çocukluk yıllarımızda saç yıkama diye bişey yoktu berberlerde. Ayıptı böyle şeyler, ulu orta yapılamazdı, düşünülemezdi bile. En fazla, tıraşa başlamadan saçlarımıza kolonya dökülürdü, bi de her nedense tarak dişlerinin arasına pamuk yerleştirilirdi.

Saç kesimi sonrası eve dönüldüğünde, annelerimizin ‘’ula oolum’’ ile başlayan fırçaları eşliğinde derhal banyo yapılırdı. Böylece evin içi saç kıllarıyla dolmazdı.

Ne saç yıkaması, ne fön çekmesi? İşin gerçeği, berber dükkânları kuytu yerlerde konuşlanmış olurdu. Yani bi erkek için ‘’gizli iş’’ idi berbere gitmek. Pasaj içlerinde, ara sokaklarda, arastalarda falan idi berber amcalarımız.

Şimdi dolmuşla giderken görüyon, ana arter üzerinde, herif oturmuş, tıraş oluyo?

Ne ayıp bişidir!

Vay hıyar diyip kafanı çeviriyon tabi.

(Kadın kuaför salonları ise siyah camlıydı)

***

Ben, Giresun erkeğinin yaz aylarında belden üstü çıplak vaziyette saç tıraşı olmayı çok sevdiğini düşündüm bi an… Bunun, tahminen iç çamaşırlarına tüy kaçması önlemi olduğuna vardım…

Bi gün, unutulur gibi diğil, yan koltuğumda belden üstü çıplak bi abimiz saç tıraşı olurken, utanan, yüzü sakal tıraşı köpükle ben olmuştum. Aklımda hep; ‘’Yaa, aha şimdi içeriye tesadüfen bi turist girse, durumu nasıl izah ederiz? Ben köpüklüyüm, yan koltuktaki herif çıplak, el alem ne düşünür’’??????

Konuyu açamadan, Halil jiletlerin kalitesi hususuna giriverdi de kurtuldum.

Tahmin ettiğiniz gibi, eskiden bi jiletle 20 tıraş yapılabilirken, şimdi durum içler acısı imiş.

Şaşırdık mı? Hayır!

***

Artık olmayan perçemlerime sıra geldiğinde, ‘’bırak, dağınık kalsın bari Halil’’ dedim kısaca

İş bitti. Sıhhatler olsun’laştık, iyi bayramlar dileştik kardeşimle. Ödemesini yaptım, ‘’gerçi tarife de yok ama’’ diyen imalı bi vurguyla.

- Senin gibi kuaförün!

- Senin gibi müşterinin! diyerek birbirimize bi güzel sövdük en son.

Eve geldim, arefe suyuyla yıkandım bi de finalde. Şifa niyetine, sağlık niyetine, görenek niyetine.

Cennetten Berber Ömer Amcamın sesini duyar gibi oldum;

- Sıhhatler olsun şekerim de gaymaam!