İçim sızlıyordu tabi, vicdanım rahat diğil idi…

Suratımda yapay, uyduruk bi ''uyanık adam'' ifadesi. Sanki ömrüm boyu hiç uyanık bi herif olabilmişim gibi. Bana kaldıydı sahtecilik!!!

Kütahya'dan İstanbul'a giden bi otobüsün en arkalarındaydım. Askerim, asker tıraşlı kafalıydım. Olunmasa da olur bi ameliyatı, yalancıktan asker'e denk getirmiş, ''hava değişimi'' almıştım.

İstanbul'a kaçıyordum 1 aylığına.

Giyinmişim sivil giysilerimi.

Yaşasın özgürlük!!!

****

Hemen yanımda orta yaş üstü bi amca…

Kafamdan anladı derhal, asker olduğumu;

- "Ne o oğlum teskere mi aldın"?

- "Yok, amca, ameliyat oldum, izinliyim bi ay".

- "Hayırdır oğlum geçmiş olsun"?

- "Aslında acil bişim yok amca, varikosel diye bi derdim vardı, sonra da ameliyat olsam olurdu, ama torpille burada oldum".

Bekledim ki amca beni destekleyecek. İyi etmişsin falan diyecek.

Ne gezer? Haşladı bi güzel, beni amcam;

- "Neyy, asker ocağından kaçılır mı ulan, en büyük günahı işlemişsin, Allah bunu sorar sana".

Diyip diyeceğime pişman etti beni.

Mosmor oldum tabi.

****

Vicdan muhasebesi ve bi aylık İstanbul "tatili" keyfi arasında gidip gelerek geçti iznim. Eğlence, içki, sayın manitamın yanı, dostlar, arkadaşlar falan.

Göz açıp kapadım.

A-aa yine Kütahya'dayım?

Özlemişim bölüğümün önünde tekmil vermeyi bile.

- "Üçüncü Erbaş Bölüğü sabah içtimasında emir ve görüşlerinize hazırdır komutanım"!!!

- "Az bağır lan Gürsel, sağır diğilim"!

- "Emredersin komutanım"!!!

****

Yine otobüsteydim bi zaman sonra. Bu kez harbi almışım teskereyi.

Sabah aynen Harem.

Derhal bi vapur.

Direkt Ortaköy.

Yuvamdaydım…

Ama beş dakika sonra? Dehşet bi karın ağrısı?

Ölüyorum yahu?

Kıvrana kıvrana geçti günüm.

****

Gece...

Taksi tuttum, Dayım'ların evine gittim.

- "Dayı ben çok hastayım".

Yattım apar topar.

****

Gece yarısı.

Kusmaya da başladım.

- "Dayı ben çok çok çok hastayım".

Sağa sola, tanıdık tüm tıp adamlarına telefonlar, dayım delirmiş vaziyette…

Nihayet, belirtilerden yakalamış bi prof büyüğüm;

- "Ula bunun apandisi patlamış, goşun en yakın hastaneye"!

(Tabi elin İstanbullu herifi ula da dememiştir, goşun da… Ben Giresunca’ya çevirdim ki kolay anlayasınız)

Gerçekten de filmlerdeki gibi bağıran bi ambulansla götürüldüm, Mecidiyeköy Aksoy Hastanesi diye bi yere.

Çok heyecanlıydı.

Aynen film.

****

Gerisi malum… Bi saat daha gelmeseniz ne olurdu bilemeyiz muhabbeti.

Bayıldım.

Ayıldım.

İyiyim.

Öğlen olmuş.

Annem bile uçmuş gelmiş Giresun'dan.

O kadar kısa sürede anca anneler gelir.

****

Soğuk bi Aralık gecesi taburcu edildim.

Diğer bi akrabaya geçtik bu kez, kalmaya. Benim bekâr evimi, annem görse intihar ederdi çünkü.

Camdan dışarıyı izliyordum, kalorifer yanındaki kanepeye uzanmış. ''Nekahet dönemi'' derler, ne zevklidir.

Birden bire bi şimşek, korkunç bi gök gürültüsü, deprem gibi bi ses! Anında elektrikler gidip geldi falan.

Kar yağmaya başladı birden.

Daha da hiç görmedim ömrümde; tek el silah gibi bi gök gürültüsü ve hemen tipi şeklinde kar yağması?

Önce bi yağmur yağar, bikaç kere gürler gök, sonra kara dönüşür falan.?

Öyle diğil miydi bu işler?

****

Elbette öyledir dünyanın her yerinde.

Sanırım, camdan bakarken yüce yaradanım "nanik" yapmıştı bana;

- "Askerden kaçarsan böyle patlatırım apandisitini evladım, sen kimi kandırıyon"?

****

İçimde hep bi vicdan azabı olarak kaldı, o askerden 1 aylık kaçışım.

Örnek olsun diye söyleyeyim, yaklaşık 20 yıldır, keşke subay olsaydım diye hayıflanmakla geçti ömrüm.

Vatanım ne hallara düştü?????????

****

Ama en ufak bi kuşkum yok.

Bencileyin kısa dönem gönüllü er’e bile hiç üşenmeden ders veren bu büyük kudret, komutanlarımızı yok yere hapislere tıkanları, kahraman Türk ordusunu bitirenleri paramparça edecektir.

Ramazanın yüzü suyu hürmetine; Amin.