Sevgili dostlar,

Değerli canlar,

Yaklaşık bir aydır;

Sabahtan akşama kadar siyaset tüccarlarının gürültüsüyle yatıp kalkıyoruz...

Ve kafamızı dinleyecek, dinlendirecek zaman bulamıyoruz...

Eh, insanın kafası yorgun olunca;

Sağlıklı bir şekilde de düşünemiyoruz...

Düşünemediğimiz içinde;

Şaka nedir?

Mizah nedir?

Bir kahkaha niye yarım kilo pirzolaya bedeldir?

İnanın bana bunları gün geçtikçe unutuyoruz...

Yani demem o ki;

Eskiden insanlar birbirleriyle nede güzel şakalar yaparlardı...

Bazı şakalar çok ağır olsa da;

Şaka yapılan kişi sakinleşince o da kahkahalarını patlatırdı...

Her neyse...

Üst başlıkta da ifade ettiğim gibi;

Bir zamanlar bizim kasabamızda da üç kafadar vardı...

Ve onların yaptığı şakaları hiçbir kimse yapamazdı...

İşte bu üç kafadarın;

Şakalarından sadece birisini paylaşmak istiyorum sizlerle...

Ancak izniniz olursa;

Şimdi aramızda olmayan bu üç kafadarı kısaca tanıtmak isterim...

Şaka liderinin asıl adı;

Ahmet ELTURAL

Ancak ona herkes Dr. Ahmet bilir ve öyle hitap ederdi...

Böyle denilmesinin nedeni de;

Askerliğini sıhhiye okulunda yapıyor...

Pansuman yapmasını, yara sarmasını biliyor...

İlçede diş teknisyeni ve doktoru olmadığı için;

Dişi ağrıyanların dişini bir kerpetenle o çekiyor...

Hani isminin önünde 'Dr.' unvanı var ya;

Çoğu insanlar onu sahiden doktor sanıyor...

Kimin bir hastası olsa, gelip ona danışıyor...

Ve Dr. Ahmet'te doktorluğunu şakayla karıştırıyor;

Çoğu hastalara boş ilaç şişelerine 'şarap, votka' gibi içkileri doldurarak ilaç diye veriyor...

Diğer ikinci 'şakacı' arkadaşı ise;

Adı, Şahabettin ÇETİN

Ancak ilçede ona da herkes kısaca 'Şahap' olarak hitap ediyor...

Takımın bu ikinci şakacısı da, kasabada manifaturacılık, kırtasiyecilik gibi şeyler satıyor...

Şaka takımının üçüncü kişisi;

Mustafa Asım BEKTAŞ

Ancak bu ismi kasabada hiç kimse bilmiyor...

Ona da kısa unvanı olan 'Mındık' deniliyor..

Çoğu kişilerde 'Mınıdk Dayı' olarak hitap ediyor...

Şimdi gelgelelim sizlerle paylaşmak istediğim 'şaka' içerikli öyküye;

Yıl; 1970'li yıllarla 80 arasıdır...

Bir başka ifadeyle söylersek;

ABD'nin sözünü dinlemediğimiz için ambargo yediğimiz yıllardır...

Ve sözünü ettiğimiz o yıllar ki;

Yurtseverler, devrimciler yabancı sigaraları protesto ediyor...

Milli tütün politikasını önemsiyor ve en ön planda tutuyor...

Mallboro, Pall Mall gibi yabancı sigaralar;

Yurtdışından kaçak getirilip, kaçak satıldığı yıllar...

Her babayiğit de bu sigarayı bulup içemediği yıllar...

Bu sigaraların masa altından karaborsa satıldığı yıllar vesaire...

Uzatmayalım;

Bizim kasabamızda da (yarı gösteriş olsun diye) yabancı sigara içenler vardı...

Ve bu nedenle bazı bakkallar ve tekel ürünü satanlarda yabancı sigara bulundurur ve tanıdıklarına, ilçenin bürokratlarına yabancı marka sigara satarlardı...

Bu tekel ürünleri satan esnaflarımızdan birisi de (Karadayı) unvanlı Mustafa Bayburt'tu...

Ve Karadayı'yı da ilçede herkes sever-sayardı...

Karadayı bir gün yabancı sigara çuvalıyla dükkanına giriyor;

Getirdiği sigaraları çar/çabuk masanın altına zula ediyor...

Ve tam bu sırada dükkanın kapısından geçen Dr. Ahmet, bu sigara saklama olayını görüyor...

Ve biraz sonra da selam vererek içeri giriyor;

"Bana bir paket Mallboro sigarası versene Mustafa" diyor...

Fakat birazda şaşkın olan Karadayı 'Malboro' sigarasının olmadığını söylüyor...

'Yok' deyince;

Dr. Ahmet (gerçeği bildiği halde) fazla üstelemiyor...

Sadece ve sadece 'var' olduğu halde kendisine 'Mallboro Yok' diyen Karadayı'ya yapacağı planı kafasından geçirmeye başlıyor...

Kurduğu planın gerçekleşmesi içinde;

Hemen gidip 'Şahap ve Mındık Dayıyı' buluyor...

Yaşadığı olayın ve Karadayı ya yapacağı şakayı anlatıyor...

Ve zaman geçirilmeden harekete geçiliyor...

Ve uygulanacak plan şöyledir;

Nasıl olsa biraz sonra öğlen ezanı okunacak...

Karadayı'da namazını kılmak için camiye koşacak...

Eh, fırsat bu fırsat;

Mındık Dayı bir fındık çuvalının içine sokulacak...

Ve namaz vakti gelince de -namaz kılınana kadar- Karadayı'nın dükkanına emanet bırakılacak...

Namazdan sonra da emanet bırakılan çuval tekrar geri alınacak...

Ve düşünülen plan uygulanıyor;

Yani, Mındık Dayı fındık çuvalının içine sokuluyor...

Dr. Ahmet'le, arkadaşı Şahap ikisi çuvalı tutarak Karadayı'nın dükkanını geliyor;

Ve tam o sırada ezan okunuyor..

"Bu çuval namaz bitene kadar burada kalabilir mi?" deniliyor...

Karadayı da; "Bırakın oraya bir kenara" diyor...

Ve çuval emanete bırakılıyor...

Karadayı dükkanını kapatıp namaza gidiyor...

Biraz sonra Mındık Dayı çuvaldan dışarı çıkıyor...

Ve kasanın altında saklı olan yabancı sigaralardan bir hayli sigara alarak, namaz bitimine kadar tekrar çuvalın içine giriyor...

Namaz bitince Karadayı dükkanını tekrar açıyor;

Biraz sonra da Dr. Ahmet ve Şahap, emanet bıraktıkları çuvalı almak için giriyor ve emanet bıraktıkları çuvalı tekrar geri alıyorlar...

Ve zula bir yere giderek Mındık Dayıyı çuvaldan çıkarıyorlar...

Bir veya ikin gün sonra;

Şakacı kafadarlar ilçe parkında çay içiyorlar...

Ve çaylarını içerken oradan geçen Karadayı'nın da davet edip çay içmesini istiyorlar...

Karadayı'nın suratından düşen bir parça;

Şakacılar moralinin neden bozuk olduğunu soruyorlar...

Karadayı'da "Kasa altına sakladığım sigaraların bir kısmını nereye koydum bir türlü bulamıyorum" diyor...

Şakacılar;

"Hani sen dün bize yabancı sigara yok" diyordun deyince...

Karadayı ne diyeceğini bilemiyor...

Mahçup mahçup, sus-pus oturuyor...

Şakacılar artık açıklamanın zamanı geldi diyor;

Ve yaptıkları -ders niteliğinde- şakayı açıklıyor...

Karadayı da bütün olgunluğuyla;

"Ben bunu hak ettim arkadaş" diyor...

Ve olay şaka tadında kapatılıyor...

Kalın sağlıcakla...

433920015 3189908331142821 4996315935639642105 N