Tarımsal faaliyetler yani hayvan ve bitki yetiştiriciliği; iklim değerleri, toprak yapısı, su varlığı, teknoloji kullanımı, sosyal ve teknik disiplinler, politika-siyaset, ticari argümanlar vb. etkenlere dayalı ve bağımlıdır. Bu saydığımız etkenler arasında yakın gelecekte en agresif ve yıkıcı etkinin iklim değişikliğinden kaynaklı olacağı ön görülmektedir. İklim değişikliğinin uzun dönemde; su ve diğer kaynaklar üzerinde stres oluşturması, toprakları verimsizleştirmesi, tarım alanlarının durumlarını kötüleştirmesi, geniş çapta çölleşmelere neden olması, tarım mahsullerinde zararlı ve hastalıkların çoğalmasına sebep olması ve deniz seviyesini yükselterek kıyı ekosistemlerini tahrip etmesi beklenmektedir. İklim değişikliğinin tarımsal üretimi olumsuz yönde etkilemesinin sebeplerini ise şu şekilde sıralamak mümkündür; uzun süren kuraklıklar, ekstrem yağışlar ve seller, verim artışı ve zararlılarla mücadele için kullanın herbisit ve pestisit gibi kimyasal ilaçlar, çiftlik hayvanlarının telef olması, balıkçılık yapılan kıyıların elden çıkması, tarım zararlılarının ve hastalıkların çoğalması vb.

İklim değişikliği sadece sıcaklık artışı ya da yüksek sıcaklık değerleri gibi de düşünmemeli. İklim değişikliği aslında iklim istikrarsızlığı, iklim dengesinin yitirilmesidir. Geleneksel anlamda dört mevsim olarak yaşadığımız bir yıl da özellikle son yıllarda mevsimlerin geçiş dönemlerini ifade eden bahar aylarının yaşanmadığına şahit olmaktayız. Uzun süreli, şiddetli ve mevsim dışı yağmurları takip eden normal değerlerin üzerinde yüksek sıcaklıklar ve kuraklık, günümüz koşullarında şaşırtıcı değildir. iklim değişikliğinin sebep olduğu kuraklık ve seller gibi ekstrem iklim olayların sık ve şiddetli şekilde yaşanmaya başlaması tarım üretimini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu olumsuzluklar, öncelikle geçimini topraktan sürdüren insanların yaşam koşullarını daha da zorlaştırırken, sonrasında gıda varlığı ve güvenliğini riske sokarak tüm insanların sağlığını tehdit edebilecek hal almaktadır.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), ‘‘Gıda Güvenliği’’ni tüm insanların aktif ve sağlıklı bir yasam sürdürebilmeleri için, sağlıklı, güvenilir ve besleyici gıdaya fiziksel ve ekonomik olarak erişimi olarak tanımlamaktadır. Yaşanacak olası bir gıda krizi ve gıda güvenliğinin tehlikeye girmesi ise küresel ölçekte ekonomik, sosyal ve siyasal alanda daha büyük sorunlara yol açacaktır.

Tarım ve gıda güvenliği, iklim değişikliği kaynaklı iklim krizinde en kritik  ve savunmasız alanlar.  Yeni yayınlanan bir çalışmaya göre Singapur, Hindistan, Çin, Gürcistan, Tayland toksik kirliliğe bağlı olarak iklim değişikliğinden en çok etkilenecek ülkeler arasında yer alıyor.   İklim krizi ile etkin mücadelede başı çeken ülkeler ağırlıklı olarak Avrupa Birliği ülkeleri.   Türkiye ise İklim Değişikliği Performans Endeksi verilerine göre iklim politikası olmamasına rağmen yenilenebilir enerji konusunda gelişimler gösterir durumda yani krizin etkilerini azaltmaya yönelik  uygulamaları yeterli olmamakla birlikte sıfır çaba durumunda da değil.

Dünyada ve ülkemizde bilimsel politikalar ve istikrarlı kesintisiz uygulamaların sürdürülerek iklim değişikliğinin olumsuzluklarının ortadan kaldırılabileceği aydınlık yarınlar umuduyla.