ESKİNİN KASABA ESNAFLARI

VEDE MAHALLE BAKKALLARI

Merhaba sevgili dostlar,

Merhaba değerli canlar,

Üst başlıktan da anlaşılacağı üzere;

Bugünkü sohbetimiz, süper marketler karşısında direnemeyen...

Süreç içerisinde devasa alışveriş merkezlerinin önünde diz çöken...

Eski 'Kasaba ve Mahalle Esnaflarımız' üzerine olacak...

Niye böyle bir sohbet konusu seçtiğime gelince;

Hem geçmişte yaşadığımız alışveriş kültürümüzün kaybolmamasını düşünüyorum...

Hem de günümüzde alışveriş yaptığımız Alışveriş Merkezleriyle mukayese edilsin istiyorum...

Eskiden kasaba ve mahalle esnaflarının gündelik davranış biçimleri, inanç değerleri ve alışveriş şekillere hemen hemen birbirinin aynen benzeriydi...

Şöyle ki;

Sabahleyin erken açılan dükkanın bereketine inanılır...

Sabah ezanı okunur-okunmaz 'ya bismillah' çekildikten sonra dükkanın kapısına varılır...

Anahtar sağ ele alınır;

Uzun bir 'Bismillahirrahmanirrahim' çektikten sonra sağ adımla dükkana adım atılır...

Dükkan vitrinini kapatan kepenkler açılır...

Ve sıra gelir dükkanın tabanını süpürmeye;

Vakit geçirmeden ve müşteri gelmeden bir an önce dükkanın hem içi ve hem de kapının önü süpürülmesi gerekmektedir...

Bu süpürme işleri de yerine getirilir...

Ve bu işler bittikten sonra da gelecek 'ilk' müşteri beklenir...

İlk gelecek müşteri çok önemlidir;

Çünkü, ayağının uğurlu olup-olmadığı test edildiği gibi...

Yapılacak olan 'ilk siftahın' bereket getirip-getirmeyeceği de hesap edilir...

'Siftah' demişken, burada bir şey daha çok önemlidir, o da şu;

Diyelim ki; yan yana veya karşı-karşıya aynı işi yapan iki esnaf birbiriyle küs ve konuşmuyor...

Ve bu esnaflar birbiriyle küste olsalar;

Çaktırmadan ve göz-ucuyla birbirlerinin 'sabah siftahı' yapıp yapmadığını takip ediyor...

Ve eğer birisi siftah yapmış, diğeri yapmamışsa;

Siftah yapan esnaf ikinci gelen müşterisine "Ben siftahımı yaptım" karşıki veya yandaki yapmadı, sen git ondan alışveriş yap" diyor...

Çünkü;

"Allah önce kapı komşuma ve daha sonra bana versin" sözüne yürekten inanıyor...

Gündelik alışveriş şekillerine gelince;

Dükkanının en görülen yerinde her ne kadar 'VERESİYE VERİLMEZ' sözü yazılmış olsa da...

Hatta müşteriler sözlü olarak ara-sıra uyarılsa da...

Yine de eski kasaba ve mahalle esnaflarının bir 'Veresiye Defteri' olurdu...

Olmak zorundaydı;

Çünkü kasabada bulunan memurlar ve kamu görevlileri 'aybaşı' vermek üzere alışveriş yapıyordu...

Burada unutmadan bir şey daha ilave etmek istiyorum;

Eskiden kasaba ve mahalle bakkalları 'sabah ve akşam' işyerlerinin kapılarını kilitleme alışkanlıkları olsa da...

Gündüzleri bir yerlere de gitseler, kapıları kilitleme alışkanlığı yoktu..

Örneğin, namaza veya öğlen yemeğine mi gidecek;

Eğer esnaf manav veya bakkalsa kapının önüne bir sandalyeyi ters bir biçimde koyar...

Veya da manifaturacıysa iki sandalyenin üzerine 'ağaç metresini' uzunlamasına bırakırdı...

Yani, kısacası demem o ki;

Hangi esnaf olursa-olsun 'hırsızlık' filan yapılacak diye korkmazdı...

Görül rahatlığıyla gideceği yere gider ve yapacağı diğer işleri yapardı...

Ve buruya bir ara not daha düşmek istiyorum, o da şu;

Eskiden bizim ister kasaba, ister mahalle ve isterse köy bakkallarımız olsun, sattığı bütün gıda ürünlerini ya gazeteden kendisinin imal ettiği 'kağıt kese kağıtlarında' tartısı yapılır müşteriye verilirdi...

Ya da fabrikasyon kese kağıtlarıyla alışveriş yapılırdı....

Özetlersek;

Bizim zamanımızın esnafı daha çok haklı elde edilen kazanca ve berekete inanırdı...

Haramı-helalı sadece bakır terazide değil, vicdanında da tartardı...

Ve böyle düşündükleri içinde, dükkan tabelalarında daha çok şu isimlere rastlanırdı;

'İtimat Bakkalı'

'Güven Kasabı'

'Kanaat Manavı'

'Bereket Fırını' gibi sözler yazdırırlardı işyeri tabelalarına...

Ne dersiniz;

Eski alışveriş yaptığımız kasaba ve mahalle bakkallarıyla, günümüz alışveriş merkezleri arasında bir fark görebiliyor musunuz?

Not;

Bu tür sohbetlere bir süre devam etmek istiyorum biline..