BUGÜN CUMARTESİ

KONU ARŞİV BİLGİSİ

Merhaba sevgili dostlar,

Merhaba değerli canlar,

Cumartesi günleri sürdürmeye çalıştığım 'arşiv bilgisi' sohbet yazılarımıza devam etmek istiyorum...

Ve bugünkü sohbet yazımızda da;

Yine küçücük bir 'yerleşkede' küçücük bir 'girişimcilikten' ve ilkel olanaklarla yapılan bir imalattan söz etmeye çalışacağım...

Daha açık bir ifadeyle;

Bundan 65-66 yıl önce sınırlı olanaklarla kireç imal edilen bir 'Kireç Kuyusunun' öyküsünü sizlerle paylaşacağım...

Yer; Dereli

Yıl; 1958'li yıllar...

Yani;

Dereli Nahiyesinin 'ilçe' statüsüne kavuştuğu yıllardı..

Doğru dürüst yolun-izin olmadığı...

İlçeden-il merkezine gidebilmek için köylerin dolaşıldığı...

Yolda bir araba arıza yapınca, ulaşımın saatlerde tıkandığı yıllardı...

Sözünü ettiğimiz yıllar;

Ulaşım araçlarının yok denecek kadar az olduğu...

Yapılan tüm ulaşımların daha çok kamyon kasasında yapıldığı...

Şoför sayısının iki-elin parmakları kadar olduğu...

Ve bu nedenle olmuş olacak ki, şoförlerin ilçe protokolünde yer aldığı ve el-üstünde tutulduğu yıllardı...

İşte sözünü ettiğimiz o yıllarda;

İster deli cesareti deyin, isterseniz özgül koşulların yarattığı çaresizlik...

O günün insanları kendi sorunlarını çözmenin yollarını, kendi dar olanaklarıyla kendileri ararlardı...

Tıpkı, şimdi anlatacağım unvanı 'Titrikli' olan Aslan MEZLİN gibi...

Peki kimdir Aslan MEZLİN?

Tanımayanlar ve bilmeyenler için kısaca hemen tanıtalım;

1928 yılında Dereli ilçesinin Taşlıca köyünde doğmuştur...

Ve askerlikte aldığı ehliyetle yörenin ilk şoförlerinden olmuştur...

Kişilik olarak ise;

Onu herkes sakin duruşu ve efendiliğiyle tanır...

İlçede ilk kamyon sahibi olan şahıslardandır...

Şoförlük kariyerinde ise;

Hayatında 50-60 kilometreyi hiç yukarı geçmediği için onun hiçbir trafik kazası zaptı olmamıştır...

Bu tanımlamayı yeterli bulup, şimdi asıl anlatmak istediğimiz asıl konuya girecek olursak;

Sözünü ettiğimiz yıllarda (Titrikli) Aslan'ın 'Yurdagül' isimli bir kamyonu vardı...

Ve bu kamyonuyla hem yolcu, hem dağlardan tomruk ve hem de il merkezine fındık filan taşırdı...

Ve nereden gördüyse...

Veya de aklını her kim karıştırdıysa...

1960'lı yılların başında (görselde de görüldüğü gibi) şimdiki ilçe stadyumunun karşısında ve yukarıdan gelen bir dereciğin kıyısında 'kireç imalatı' için bir 'Kireç Kuyusu' açtı Aslan MEZLİN...

Kireç taşlarını kamyonuyla Kotana mevkii tarafından getiriyordu...

Taşları yakacağı ve kireç haline dönüştüreceği kalın kereste odunları Yüce köyü tarafından kamyon-kamyon getirip, kireç kuyususun hemen yanı-başına yığıyordu...

Ve süreç tamamlanınca da bembeyaz kireç taşları ortaya çıkıyordu...

Bizler, o tarihlerde ilkokul öğrencisiydik...

Köyümüzde okul olmadığı için ilçe merkezine gidip-gelirdik...

Ve bu 'kireç taşlarından' yol kenarına düşenlerden bir-iki tane aldığımızda çok-çok sevinirdik...

Hem de öylesine çok sevinirdik ki;

O küçük kireç taşlarının üzerine su dökünce, onun fışır-fışır fışırdayarak çözülmesini büyük bir zevkle izlerdik...

Hatta bu kadarla da yetinmezdik;

Okuldan eve dönüş sırasında yol kenarına saçılmış o küçük kireç taşlarını bir tebeşir gibi kullanır ve yol kenarında bulunan saydam kayalara -aklımıza gelen- gelişigüzel yazılar yazardık...

Yine bu kadarıyla da yetinmez;

Yol kenarına atılmış kireç taşlarını eve kadar götürür ve bir teneke içerisinde su dökerek sıcak buğular çıkararak beyaz sıvı haline dönüşünce, eski süpürgeleri fırça yapıp, evimizin duvarını beyaz kireçle boyamanın keyfini çıkarır ve tadına varırdık...

Özetlersek;

İlçede ilk olarak inşaat malzemeleri satıcılığına başlayan Aslan Mezlin, bu kireç imalatının yanında birde dere kenarındaki boş alanda 'Briket Döküm' imalatı da yapardı...

Bundan 65-66 yıl önce küçücük bir ilçede 'Kireç İmalatı' yapan (Titrikli) Şoför Aslan MEZLİN, salt efendi kişiliğiyle ön plana çıkmaz, toplumcu paylaşımcılığıyla da dikkatleri çekerdi...

Tanığı olduğum bir-iki örnek verecek olursam;

1960'lı yılların başında kendi köyüne ilkokul yapılınca, okulun dış duvarları dahil, tüm sınıfların kireç gereksinimini Aslan MEZLİN sağladı...

Yine bir sohbet sırasında edindiğim bir bilgi;

Şimdi adına 'Ulu Cami' denilen, ilçenin en eski camisinin kireç ve badana gereksinimleri için para almadan caminin badanası için kireç gereksinimini sağlıyor...

Uzun sözün özü;

Bir zamanlar, toplum daha çok tüketim kültüründen uzak ve kendi ilkel olanaklarıyla 'üretimin içinde' olmanın keyfini yaşarlardı...

Yani, kendi gereksinimlerini, kendi özgül koşullarını zorlayarak, kendileri karşılarlardı...

Gelecek Cumartesi;

Bir başka arşiv sohbetinde buluşmak üzere şimdilik kalın sağlıcakla...