Testosteron oranının en üst seviyede olduğu, hatta tavan yaptığı seyahatlerden biri idi. Beş kişinin sıkışmadığı ama çok da rahat edemediği buna rağmen her türlü nazımızı çeken kahverengi Doblo`muzla güle oynaya, dura kalka yolumuza devam ediyorduk. İkinci günün sonunda en üst seviyede ihtiyaç hissettiğimiz banyo gereksinimiz için ilk yapılan yönetim kurulu toplantısında o gece konaklama kararı alındı.

Sezonun henüz başlamamış olması ve de 'sunken fish goes side ways (battı balık yan gider)' deyimini kendine rehber edinen gezginler olarak Asos'un en lüks ve deniz kenarındaki taştan yapılmış beş yıldızlı otelinin yanına park ettik arabamızı. Yapılan kısa bir pazarlık sonrası akşam yemeği ve kahvaltı dahil bütcemize uygun bir fiyata anlaştık.

Giriş işlemleri için nüfus cüzdanlarımızı resepsiyonda ki görevli arkadaşa verdiğimiz sırada; otuz yıllık tiyatro ve turne deneyimlerime dayanarak ve beş yıldızlısı da dahil, en kötü şartlarda ki otellerde kalmış birisi olarak kelimeler ağzımdan refleks olarak dökülüverdi.

Odalarda sıcak su var mı?

Yüz puanlık uzman sorum karşısında resepsiyondaki arkadaş giriş işlemlerine devam ederken sol omzu üzerinden 'şaka gibisiniz beyefendi' bakışını atarak işine geri döndü .Aynı anda yol arkadaşlarımdan biri sol, diğeri sağ koluma girip, diğer ikisi omuzlarıma hafifçe vurarak ve alaycı bir gülümseme ile, 'Hadi abi hadi! Biz odalarımıza gidelim' diyerek beni olay yerinden uzaklaştırdılar.

Yaş olarak beş kişinin en büyüğü olmanın getirdiği avantajla çift kişilik odanın geniş yatağında tek başıma kalacak olmanın verdiği rahatlık ve duştan sonra akşam yemeğine kadar yatağıma uzanıp bir iki saat süresince soğuk biramı içip, televizyon da müzik dinlemeyi hayal ederken odamın kapısına gelmiştik bile. Artık otellerde oda anahtarı yerine kredi kartlarına benzer bir şeyin kullanıldığını elime tutuşturulan lacivert kartı incelerken ve nasıl kullanacağımı anlatan kardeşimi dinlerken fark ettim.

'Abi bak şimdi bu kartı şu şekilde buraya tutuyorsun, kapı açılıyor.'

Gerçekten de 'diit' diye bir ses ve yanan yeşil bir ışıktan sonra kapı açıldı. Hemen girişte sağ tarafta bulunan bir yere kartı taktığında ise birden oda aydınlandı.

'Kartı buraya takınca da elektrik devreye giriyor' diyerek Niyazi'den önce duşa girmek için hızla odasına doğru ilerledi.

Ben ise yaşayacağım iki saatlik keyifli dakikalara bir an önce başlamak için kartı elime alıp yatağa doğru hızlı bir şekilde hareket edip daha üçüncü adımımı atmaya hazırlanırken birden bütün dünyam karardı. Benim kart bozuk çıkmıştı. Serhat'ın söylediklerini hızlı bir şekilde düşündüm ve ani bir hareketle geri dönüp kartı gösterdiği şekilde taktım. Odam aydınlandı işte. İki kişilik geniş yatağımın bana göz kırptığını fark edip kartı elime alıp yine fırladım yerimden. Ama bu kez üçüncü adıma ulaşamadan yine karanlıkta kaldım. Ritüele dönüşen bu hareketleri üç dört kez tekrarlamama rağmen değişen hiç bir şey olmadı. Acele ile cep telefonumdan Serhat'ı aradım. Cevap gecikmedi. Demek ki Niyazi elini çabuk tutmuş duş sırasını kaptırmamış diye düşünürken;

- Ne var ? Ne oldu ?
- Oğlum benim kart bozuk çıktı.
- Nasıl yani?
- Bayağa işte. Elektrik gidip geliyor. Bir gelip baksan.
- Of abi ya offf, tamam geliyorum.

Biliyorum aslında Niyazi'ye kızmıştı. Elimde kartım, olduğum yerde hiç kıpırdamadan beklerken kapı çalındı. Hemen açtım, kartı uzattım.
- Bozuk bu galiba.
Kartı alıp yerine taktı, bütün oda yeniden aydınlandı.
- Yanıyor işte !
- Ama kartı çıkarınca sönüyor!
Kardeşim yirmi dört saat direksiyon sallamış ve de duş sırasını kaptırmış olmanın vermiş olduğu kızgınlıkla;
- İyi de niye çıkarıyorsun abi? Bırak, duracak orada kart. Aşağı gelirken çıkar. Bir daha da beni arama!

Odasına gidince duşa girebildi mi bilmiyorum ama ben kendimi ılık suyun, adeta masaj yapan damlaları altına bırakıp ardından biramı yudumlamak için yatağa attığımda dahi bütün ışıklar yanıyordu. Şişeden ağız dolusu bir yudum alıp, iki kumandanın sağ elimde olanının kırmızı düğmesine basıp 'sıradaki ilk şarkı kendime gelsin' dememe rağmen hiç bir değişiklik olmadı ekranda.

Her iki kumandanın ayrı ayrı ve aynı anda bütün düğmelerine basmama rağmen yine hiçbir şey değişmedi. Galiba benim kumandaların ikisi de bozuk. Serhat'ı arayamam, arasam bile gelmez. Olsun, Serhat yoksa Barış var. Telefon üç kez çaldık tan sonra;

- Efendim abi
Barış duşta değil demek ki.
- Oğlum benim televizyon çalışmıyor. Kumandaların ikisi de bozuk galiba. Gelip bir baksana.
Arkadaşım gelene kadar her iki kumandayı da bütün düğmelerine basarak kontrol ettim. Maalesef ikisi de bozuk. Barış içeri girip elimden kumandaları aldı birine bastı sonra birden her ikisini de yatağın üzerine bırakıp televizyona yöneldi.
- Kumandalar bozuk değil abi, televizyonu açmamışsın!

Ben Barış'ın arkasından bakarken bir yandanda televizyonun sol köşesindeki kırmızı noktaya kumandayı uzatıp bastım, yatağıma uzandım, TRT müzik kanalını bulmaya çalışırken, komodinin üzerindeki soğuk bira kutusuna uzanıp kutuyu yarıya kadar indirdim.

- Ohh be en azından bira BOZUK değil.