ADAM YAŞADIĞI GÜNE ŞÜKREDİYOR

ALIŞTIĞI DÜZENE SÖZ SÖYLETMİYOR

Şimdi sen kalkıp da;

Bu tür düşünenlerle nasıl tartışacaksın?

Düzenin çarkı aleyhine dönse de;

Sen bunu bu adama nasıl anlatacaksın?

Adam düzene öylesine şartlandırılmış...

Öylesine 'öğretilmiş çaresizlik' içine sokulmuş ki;

Nuh diyor, peygamber demiyor...

Yani, kendi bildiği doğrudan başkasına yer vermiyor...

Sana inanmıyor....

Şimdi sen gel de bu adama;

Demokrasinin nimetlerinden söz etmeye kalk...

Yaşamanın çok pahalı olduğunu anlatmaya çalış...

Zor anlatırsın...

Böylesi inatçı adamlara;

'Yahu, bir avuç mutlu azınlık hiç çalışmadan...

Elini sıcak sudan çıkarıp, soğuk suya sokmadan senin sırtından geçiniyor...

Senin alın-terini, emeğini sömürüyor"

Ve gün geçtikçe sen daha çok yoksullaşıyorken,

Seni sömürüye tabi tutanlarsa daha çok zenginleşiyor..." demeye kalksan...

Herifçioğlu sanki kendisine küfretmişsin gibi, yüzüne ters ters bakıyor...

Ve kendini sömürenleri savunurcasına;

"Allah, beş parmağın beşini de bir mi yaratmış?

Herkesin alın yazısını aynı mı yazmış?" dedikten sonra daha da bilgiç bir tavır takınarak;

"Allah kimini yoksul yaratıyor, kimini de zengin" diyor...

Adamla bu konu üzerinde tartışamayacağını anlayınca, sohbeti güncellemek istiyorsun...

Ve gelişigüzel şu soruları soruyorsun;

"Aldığın maaş veya kazancın sana yetiyor mu?"

Klasik yanıtı hemen yapıştırıyor;

"Bugünümüze de çok şükür.. Yetmese de, yetirmeye çalışıyoruz..."

Diyalog sürüyor;

"Ayda ne kadar et tüketiyorsunuz?"

Böyle bir soruyu ilk kez duymuşçasına;

"Ne eti kardeşim? etin yüzünü kurbandan-kurbana görüyoruz" diye yanıtlıyor...

Sorulu sohbet devam ediyor;

"Peki, ayda ne kadar balık alıp yiyebiliyorsunuz?"

"Güldürme adamı" diye yanıt veriyor;

"Dalgamı geçiyorsun arkadaş, bayat balığın fiyatı bile bilmem kaç lira? Bu durumda nasıl balık alıp da yiyeceksin" diye yanıtlıyor...

Düzenin figüranı ve yemeden-içmeden, gezip-tozmadan hayatından memnun adamla sohbet tadında devam ediyor;

"Evine günlük meyve alabiliyor musun?"

"Yok"

"Canının istediği sebzeyi alabiliyor musun?

"Nerdeeee!"

"Sabah kahvaltısında peynir, reçel, sucuk gibi şeyler yiyor musunuz?"

"Yok!"

"Peki yaşadığın bu hayattan memnun musun?"

"Bugünümüze çok şükür" diye memnuniyetini belirtiyor...

Özetlersek;

Yokluklar içinde yarı aç, yarı tok geziyor...

Yine de efendilerinin üzerine toz kondurmuyor...

Kimselere söz söyletmiyor...

Düzenin çarkı ne kadar aleyhine dönerse dönsün;

O, yine alışık olduğu bozuk düzen sürsün gitsin istiyor...

Ve Anadolu insanının benzetmesiyle söylersek;

'Dolap beygiri aynı minval üzerinde dön babam dönüyor."

Yani yine bir başka ifadeyle;

'Benim oğlum bina okur, döner döner bir daha okur' sözünü haklı çıkarmak istercesine, yalan-yanlış aynı sözleri tekrarlayıp duruyor!

Bir başka sohbette buluşmak üzere;

Şimdilik kalın sağlıcakla...